Basit düşünün. Yalın…
Hiç olmadıysa bile şike sebebiyle küme düşürülmeyi mi tercih edersiniz?
Yoksa kayrılıyormuş gibi algılanmayı mı?
Bunu hangi Fenerbahçeli’ye sorduysam bugüne kadar,
-Tabii ki düşmeyi dedi…
Tek bir aksi görüş duymadım.
Hatta bu, bizzat Ali Koç tarafından dillendirildi de… Şampiyonlar Ligi’nden ihracın hemen ardından.
Ama bu yalın ve rahatlatıcı talep bin türlü zırvayla bulandırıldı.
‘Kişilerle kulüpleri birbirinden ayırmak lazım’ ‘Ama sahaya yansımamış’
Bakın! Konu ortada şike olup olmaması değil.
Sorun başka…
Aziz Yıldırım ‘Biz şike yapmadık’ diyorsa… Tamam! Kabul.
‘Bizim yaptığımız şike değil’ diyorsa ona da tamam.
‘Sadece girişim diyorsa…’
‘Bir tek biz yapmış değiliz. Eğer yaptıysak da en az biz yaptık’ diyorsa o da tamam. Hepsine kabul!
Ben hepsini kabul ederim.
Ve Fenerbahçe küme düşecekse de düşer…
Fenerbahçe küme düşer, kupa giderse ne olur? diyorsanız, cevap basittir. ‘Hiçbir şey olmaz.’
Cefayı Fenerbahçe çeker
Yine her maç 50 bin kişiyle amatör ligden gümbür gümbür çıkarsın.
Bunu yapamayacağını düşünen var mı?
10 defa düşsen, 10 defa çıkarsın.
Bunda kızacak, küsecek bir şey yok…
Bu ülkede eğer birileri cefa çekecekse tabii ki herkesi en çok ilgilendiren kulüp çekecektir. Ben kimin en çok taraftarı olduğunu bilmem. Ama hangi hislerle olursa olsun herkesi en çok ilgilendiren kulübün Fenerbahçe olduğu tartışmasızdır.
O yüzden cefa çekilecekse onu da Fenerbahçe çeker.
İşte konu budur. Basit ve yalındır…
Kayrılmak kabul edilemez
Öte yandan aslında neyin ne olduğunu, ne olup bittiğini, tarih yazar. İşte mesele budur. O sayfada kayrılmayla ilgili en ufak bir şey olmamalıdır. Kabul edilemez olan yegane durum budur.
Yoksa işin özü zaten unutulmuş, terkedilmiş, bulanmıştır. Çünkü kimsenin konuya tarafsız bir gözle bakmak gibi bir derdi yok. Net olarak kamplaşmış kitleler var. Kimseye bir şey anlatmak olası değil.
Bugün bu toprakların halkının kimyası bozuk. En yukarıdan en aşağıya herkes sadece bir şeylere inanıyor. Soru sormak, cevap bulmaya çalışmak, bilmeye çalışmak yok. Acaba? diyen yok. Böyle olunca da bir hafta arayla 180 derece ters iki fikri savunmak mümkün olabiliyor koca koca adamlar tarafından.
TV’ye bağlanıp karar hakkında görüş bildiren hukuk adamlarının kararı hiç okumadıklarına şahit olduk defalarca.
Aynı avukatın 3 gün arayla tam ters fikirler savunduğunu.
Birbirimizi kandırmayalım
Sadece inandıklarımızın üzerine davalar inşa ediyoruz hep birlikte. Herkes cephesine çekilmiş, aynı tezleri kendi tribünlerine tekrarlıyor.
Herkes yüzde 100 haklı. Herkes komplolara gelmiş.
Herkes en güçlü ve herkes en mağdur…
O yüzden herkes istediğine inanıyor… Sorgulanamaz ve değiştirilemez şekilde.
Dolayısıyla mevzu şike filan değil artık. Birbirimizi kandırmayalım.
Neyi tercih edersiniz?
Eğer öyle olsaydı doğru ya da yanlış bu karar bugün açıklanmazdı. Yeniden yargılanma konusunu kamuoyunun tartışma alanına sokan bizzat iktidar partisiyken… Ülkenin yargı sistemini baştan aşağı tartışmaya açan ülkeyi yöneten liderken…
Yeniden yargılanma için düzenleme sinyali güçlü bir şekilde ortadayken. Yargılamayı yapan mahkeme tarihten silinmişken…
Normal şartlarda yargı lehte bir gelişme olacağına dair bunun gibi bir sinyal görürse kararı geciktirir değil mi?
Hatta durdurup bekler…
İşte bunun olmaması bile konunun şike olmadığının delilidir.
Şike var ya da yok… Karar doğru ya da yanlış bilemem.
Bildiğim, asıl konunun binbir saçmalıkla bulandırıldığıdır.
O yüzden basit ve yalın düşünmek gerekir.
Hiç olmadıysa bile şike nedeniyle küme düşürülmeyi mi tercih edersiniz?
Yoksa kayrılıyormuş gibi algılanmayı mı?
İşte basit cevap ancak buna vereceğinizdir.
Hepsi bu!
Yoksa zaten tarihin şaşmaz adaletinin elinden kimse kurtulamaz.
Mehmet Demirkol